İrfan Yalçın’a veda
Kimi rastlaşmalar vardır, kişinin hayatında önemli izler bırakarak zamana ve insana değer katar. İrfan Yalçın ile olan rastlaşmamızı da böyle değerlendiriyorum. 2021 yılının son aylarında tez dönemine geçtiğimde tez konumu belirlemek üzere araştırmalar yapıyordum. Bir yandan önceki çalışmalardan farklı bir şeyler ortaya koyma çabası, diğer yandan yazına bir şeyler katma arzusuyla araştırmalar yaparken İrfan Yalçın ismi dikkatimi çekmişti. İrfan Yalçın, ortaya koyduğu eserlerle çeşitli ödüllere layık görülmüş, yalnızca edebi kimliğiyle değil dünya görüşü ve eylemci kişiliği ile de öne çıkmış bir isimdi. Tüm bunlara karşılık ‒böylesine çok yönlü bir kişiliğin‒ üzerine bir makale ve birkaç gazete yazısı dışında hiçbir çalışma yoktu. Üstelik tez de yazılmamıştı.
Yağmurlu bir sonbahar akşamı Kızılay’da bir kitapçıya girip Yalçın’ın ‘Yorgun Sevda’ romanını aldım. Daha ilk sayfadan itibaren herhangi bir romancı ile karşı karşıya olmadığımı fark etmiştim. Bu romanın girişinde sanki roman kahramanı değil bizatihi İrfan Yalçın karşılıyordu beni! “Onu ilk gördüğümde, sular vardı saçlarında; öyle anımsıyorum. En yakına bile çok uzaklara bakar gibi bakıyor, konuşurken yer yer boşluklar, sessizlikler doluyordu sesine. Yorgun, utangaç gülümseyişi bitmiyor, tam biter gibi olurken, daha da hüzünlenip ağlamayı andırıyordu.” (Yalçın, 2020: 1). Şiirsel anlatım dili, modern dilin anlatım olanaklarından faydalanması, çok katmanlı metin yapısı, kelimeleri büyük bir titizlik ve tasarrufla işleyen bu yazarın dil işçiliğini gözden kaçırmak mümkün değildi. Tam o anda kararımı vermiştim, büyük bir iştiyak ve sorumluluk ile işe koyuldum. İrfan Yalçın ile iletişim kurabileceğim en doğru kanalın yazarın bütün kitaplarını yayımlayan h2o Kitap olduğuna kanaat getirdim. Sonrasında h2o Kitap Genel Yayın Yönetmeni Özcan Özen ile görüştüm. Özcan Bey, İrfan Yalçın ile görüşmemi sağladı. Yalnızca bununla da kalmadı, çalışmam boyunca birçok kaynağa ve kişiye ulaşmamda ciddi katkıları oldu. İletişim bilgilerine ulaşmama karşılık Yalçın’la görüşmeye geçmekte acele etmedim. Öncelikle bütün külliyatını okuyarak onu daha yakından tanımak ve iletişime geçtiğimde daha dolu ve faydalı sohbetler yapmayı amaçladım.
BÜYÜK BİR ROMANCININ YAZMA EDİMİNE TANIKLIK
Yalçın ile yaptığım ilk görüşmeyle birlikte onun lise yıllarından itibaren yazma serüvenini birlikte ele aldık. Her cumartesi günü yaptığımız görüşmelerde çocukluk yıllarından itibaren edebiyata olan ilgisi, yaptığı okumalar, yazma süreci, üzerine eğildiği ve onu derinden etkileyen ‒yoksulluk, yalnızlık, sevgi, yabancılaşma‒ meseleler, kısacası hayata ve insana dair hemen her şey üzerinde konuştuk. Her konuşmanın ardından daha da yakından tanıma şansına eriştiğim bu değerli kalemin bana kendi dünyasının kapılarını açması, sorularıma büyük bir nezaket ve samimiyetle yanıt vermesi kadar söyledikleri ve söyleyiş biçimi ile de benim için bir o kadar etkileyici ve ufuk açıcıydı. Yalçın, ilerleyen yaşına karşılık muazzam bir hafızaya sahipti. Çok sevdiği Zonguldak anıları, yolunun kesiştiği önemli şahsiyetler ve edebi yaratım süreci başta olmak üzere birçok konu üzerine uzun ve son derece keyifli sohbetler… Hakkında konuştuğumuz konularla yalnızca bir yüksek lisans tezi için kaynak toplamıyor, aynı zamanda büyük bir romancının yazma edimine yakından tanıklık etme şansını yakalıyordum.
Bu tanıklık, eşine az rastlanır türden bir deneyimi elde etmemi sağlıyordu. Nitekim Yalçın tek yönlü bir yazar değildi. Bir dizi roman, şiir kitabı, eleştiri, anı ve tiyatro gibi birçok edebi türde eserler verdikten sonra 1985 yılından beri yerleşmiş olduğu Köyceğiz’de kedileri ve çiçekleriyle münzevi bir yaşam sürdürmekteydi. Edebiyata eleştiri yazarak başlayan ve bir dönem için ses getiren incelemeler kaleme alan Yalçın, döneminde önemli polemiklerin odağında yer almıştı. ‘İnce Memed’ üzerine yazdığı eleştiri Yeni Dergi’nin açmış olduğu yarışmada ikincilik ödülü alırken büyük ilgi toplamıştı. Bununla beraber Attila İlhan ile “toplumcu yazar” olma hususundaki polemikleri de döneminde ilgi görmüş bir başka yazısıydı. Çeşitli türlerde eserler kaleme almakla beraber Yalçın, romancı kimliği ile ön plana çıktı. Daha ilk romanından itibaren Marksist dünya görüşü etrafında eserler kaleme almakla beraber romanlarında yaşamları yoksulluk, ölüm, yalnızlık ve yabancılaşma gibi modern yaşamın önemli sorunsalları ile çevrelenmiş kişileri anlattı.
Yalçın, hiçbir zaman söylemini sloganlaştıran ve dünya görüşünü sanata feda eden bir tutum içinde yer almadı. Bilakis eserlerinde söylemini sanatın potasında eriterek okuyucuya fikri dünyasını ve tezini alt metin üzerinden göndermelerle aktarır. Böylece derinlikli ve sanatsal manada edebî değeri yüksek metinler kaleme alır. Bu yönüyle Yalçın birçok toplumcu gerçekçi romancıdan kesin çizgilerle ayrılmıştır.
‘BİR SAYFAYI BAZEN ON, ON BEŞ GÜNDE’
Bir görüşmemizde oldukça zor yazdığını ifade eden Yalçın, yazma edimine ilişkin sorduğum bir soru üzerine, “Çok zor, bir sayfayı bazen on, on beş günde… Yüzlerce kez okuduktan sonra yetkin biçimi bulduğuma inanırım” diyerek ifade etmişti. Nitekim kısa ancak yoğun ve derinlikli metinler kaleme alır. Bununla beraber sahneleme tekniği, iç monolog, leitmotif, montaj ve geriye dönüş gibi modern anlatım tekniğinin olanaklarından da yararlanır.
Yalçın’ın roman kahramanları yaşamları yalnızlık, yoksulluk, ölüm gibi olgularla tahrip edilmiş ancak buna karşılık büyük bir dirençle hayat karşısında durmaya muktedir ‒güçlü‒ kişilerdir. ‘Ölümün Ağzı’nda Anşa Ana, ‘Büyük Soytarı’da Halil Usta, ‘Fareyi Öldürmek’te Sabri ve ‘Yorgun Sevda’da Canım olmak üzere İrfan Yalçın yazınının karakteristik özelliklerini taşıyan roman kahramanlarıdır. 2010 yılında katıldığı bir programda Yalçın, ‘Yorgun Sevda’ üzerine yaptığı bir söyleşi de “her zamanki gibi köşeye sıkıştırılmışları” anlattığını ifade etmişti. Gerçekten de büyük bir gerçeklik olgusuyla köşeye sıkıştırılmışları, yalnızları ve kendi yaşamının şiirini yazan kahramanları anlattı.
29 Haziran 2024’te kaybettiğimiz edebiyatımızın emekçisi, usta kalemi İrfan Yalçın kuşkusuz eserleriyle yaşamaya devam edecek. Kendi söylemiyle ifade ettiği en büyük eleştirmen olan zamana yenilmeyecek ve bu kubbede bıraktığı hoş sada ile anılacaktır. Böylesine özel bir kalem üzerine ilk tez çalışmasını yapmanın verdiği onur da hayatımın en büyük kazanımları arasında yerini aldı. Nitekim Yalçın’a çalışmamı gönderdiğimde aldığım geri dönüt bu tezin onda yarattığı mutluluk yaklaşık bir yıl süren çalışmanın en güzel karşılığıydı.
İrfan Yalçın’ı tanımak, onun gerek yazınsal serüvenine gerek müstesna yaşamına tanıklık etmenin bende bıraktığı iz de benimle yaşamaya devam edecektir. Vefatından 1 hafta önceki telefon görüşmemizde bunun son bir konuşma bir veda olduğunu bilmeden Köyceğiz’i, Ankara’yı konuşmuştuk. Büyük bir ozana veda etmenin zorluğu yaşamını yazınsal dile adamış ve seçkin metinler kaleme almasından öte onun geride bıraktığı boşluk karşısında duyulan çaresizlikten ileri gelir.
Edebiyatın birçok sahasında eser vermiş bu değerli kalemi kıymetli “İrfan Hocamı” saygı, sevgi ve hürmetle yad ediyor. Türk edebiyatının ve tüm sevenlerinin yasını paylaşıyorum.
Kaynaklar:
Yalçın, İrfan (2020) Yorgun Sevda, İstanbul: h2o kitap.
Yöner, Ferhat(2022) İrfan Yalçın Hayatı, Sanatı ve Eserleri Üzerine Tematik Birİnceleme, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi (h2o kitap tarafından yayımlanacaktır.)