Saraçhane’den iki fotoğraf

5

Neler gördü şu İstanbul… İki Saraçhane fotoğrafına bakalım. İlki 15 Temmuz 2016 gecesinden. Diğeri 20 Mart 2025 tarihli.

Birinde hain darbecilere direnen, ölümü göze alan ve orada şehit olanlar var.

Diğerinde ise gel deyince koşup gelen ve söktüğü kaldırım taşıyla, baltayla, ateşe verdiği çöp konteynerleriyle, havai fişekle, yetmeyince asitle polislere saldıranlar…

Cami avlusundaki yapıları, mezar taşlarını tahrip edenler…

Yakıp yıkanlar, kırıp dökenler…

“Elden giden ülkeye sahip çıktıklarını” sanarak yapıyorlar bunları.

*

Sonra da onları oraya çağıranlar fark ediyor ki kalabalık kontrolden çıkmış. Farklı gruplar birikmiş. Öyle bir fırsat kollayan provokatörlerin bayramına dönüşmüş. İstenmeyen hadiseler yaşanmış. Çirkin laflar edilmiş.

Sorumluluğunun epeyce ağır olduğu ortada.

“Bu kadar yeter, taşkınlığa lüzum yok. Evinize gidin” dediklerinde tınmıyorlar.

Sokağa davet edince geliyorlar da gidin deyince gitmiyorlar.

Diş macunu tüpten çıkınca geri tıkılamaz ya, tıpkı onun gibi.

Atılan ok geri dönmez, ağızdan çıkan söz iptal edilmez.

Uğraş dur şimdi. Oktan hızlı koşmaya çalış. Sözünü yutmaya, macunu tüpe tıkmaya…

KARŞIYIZ KARŞI, HER ŞEYE KARŞI

Muhalefetin ufku olmalı. Olmayınca, yoğun sisteki gemi gibi ilerleyemiyorlar bir türlü.

Hatırlayalım ne tür politikalar geliştirdiklerini…

Esat ülkesini bırakıp gizlice kaçarken bunlar “Esat’la görüşelim” diyerek yol arıyor, randevu ayarlamaya çalışıyorlardı.

Fikir diye ortaya attıklarını unutmadık. Saçma sapan beyanlar bir kenarda duruyor.

“Ukrayna’dan yana olalım, destek verelim.”

“Suriye’de ne işimiz var?”

“Libya’da ne işimiz var?”

“Afrika’da ne işimiz var?”

“Karadeniz’de ne arıyoruz?”

“Akdeniz’de ne işimiz var?”

“Mavi vatan dedikleri masal.”

“Sınır ötesinde terörle mücadeleye hayır.”

“Terör örgütü bize mi saldıracak?”

“Türkiye Karabağ’da maalesef Azerbaycan’ı destekliyor. Çok yanlış!”

“Togg’lar bizim değil, İtalya’dan geliyor.”

Savunma sanayiindeki gelişmeleri de gereksiz ve yanlış bulanlar yine aynı arkadaşlar.

İHA’lar SİHA’lar, gemiler, tanklar, uçaklar, helikopterler, lüzumsuz.

Füzelere karşılar.

“Savunma ürünlerinde yerlilik oranı yüzde 80’i aşmışsa aşmış bana ne faydası var?” diyebiliyor aklı başında görünenleri bile.

Nükleer çalışmalara da karşı bunlar.

Barajlara, yollara, köprülere, boğaz geçişlerine, elektrik santrallerine de.

*

Karada denizde doğalgaz bulunur, inanmazlar. Petrol çıkarılır kabul etmez, yok sayarlar. İnkâr ederler, küçümserler. Alaya almaya yeltenirler.

Uzaya adam gönderdik; akıl alır gibi değil ama “Ne işimiz var uzayda?” demeye başladılar.

Hâlbuki yıllar yılı “Eller aya, biz yaya” diye slogan peydahlamışlardı.

Söylerken zevkten dört köşe oluyorlardı. Çünkü bu ülkeyi küçümsemek, aşağılamak hoşlarına geliyordu. Belki de gidiyordu.

Çünkü o kafaya göre bizim hiçbir yerde işimiz olmaması gerekir.

Oturduğumuz yerde pineklememiz, başkaları ne derse onu yapmamız, ne verirlerse o kadarıyla yetinmemizdi normal olan.

Sadık uşak gibi, sömürge gibi.

Bir komşu ülke ile savaşa girsek, Türkiye’yi değil karşı tarafı tutacağını beyan edenler yine bunların arasından çıktı. Zerre kadar bile utanmadan.

*

Neden her şeye karşı bu elemanlar?

Yapılan işlerde Erdoğan’ın imzası var da ondan.

Türkiye’yi büyütüyor bu işler, güçlendiriyor. Sözü dinlenir, hatırı sayılır bir ülke hâline getiriyor.

Yüz metrekarelik lokanta, yapılan devasa boyuttaki işlerin hepsinden önemli onların gözünde.

Bütün bunlar herkesin bildiğini zannettiğimiz konular. Acaba gerçekten de öyle mi?

Mehmet Şimşek